Salı, Aralık 04, 2007

Potansiyel

Gorunuse gore kitleler surukleniyor pesinden. Insanin aklindan geciyor, belki, bir ihtimal guzel bir seyler soyluyordur, iyi mesajlar veriyordur da o yuzden insanlar takiliyordur pesine diye.

Sonra bu tip hurafelerin, tabiri caizse munasip bir tarafindan uydurulmus hikayelerin babasi oldugunu anliyor insan soyle seyleri okuyunca:

Fethullah Gulen'in Kucuk Dunyam kitabindan aynen aktarmis Hikmet Cetinkaya:

Kitabın 137 . sayfasında "Sivrisinek" bölümü bulunuyor. Hocaefendi'yi tanımanız bakımından aynen aktarıyorum:

"...O sıralarda Kâbe ve çevresinin temizliğine bugünkü kadar dikkat edilmiyordu. Harem'in duvarlarına dahi idrar yapan oluyordu. Pislik sebebiyle de çok sinek bulunuyordu. Bilhassa geceleri, sinekler ciddi şekilde çoğalıyor ve rahatsız edecek oranda insanlara saldırıyorlardı. Ben de beş gün kadar Harem' den hiç ayrılmamıştım. Buna rağmen bir kere dahi olsun beni sinek ısırmadı. Bu durumun sadece bana mahsus olduğunu da zannetmiyorum. Sadece 'Vemen dehalehu kane aminen' hakikatını, Harem'de ne derece şumüllü olduğunu ve bu hadise sebebiyle daha iyi anlamış oldum..."

Fethullah Hoca'nın çocukluk anıları da hayli ilginç...

43 . sayfada yer alan "Nasara" bölümünü de gelin birlikte okuyalım:

"Çocukluğumda bizim kazlarımız vardı. Ben onları çok severdim. Bir gün bu kazlar, Necip Ağa adındaki çok muhterem, abit, zahit komşumuzun tarlasına girmişler. O da kızmış, kazları bir güzel dövmüş. Baktık bizim kazlar kan revan içinde. Kiminin ayağı kırılmış, kiminin gözü çıkmış. Onları öyle görünce içim sızladı, çok rikkatime dokundu. Fakat ne ben ne de evimizden bir başkası tek kelime söylemedi. Çok geçmedi. Havada bir bulut belirdi. Necip Ağa'nın tarlasına öyle bir dolu yağdı ki, bahçede ne var ne yok hepsini aldı götürdü. O da, biz de hayret içinde kaldık. Çünkü köyde başka hiçbir yere dolu yağmamıştı..."

Kitabın bir başka bölümünde ( 9. sayfa ) dedesinden anıları aktarıyor hocaefendi:

" Cihan Harbi' nden evvel çok şiddetli bir zelzele olmuştu. Köyde yıkılmadık bina kalmamıştı. Herkes harman yerinde yatıyor, evlerine gidemiyordu. Halbuki kış bastırmış ve kar da yağmıştı. Bir gün ben de harmana gidiyordum. Karşıma Mehmet Efendi çıktı. Bana ' Şamil Ağa! Nereye gidiyorsun?' diye sordu. 'Harmana' diye cevap verdim. 'Git evine yat! Bir tek taş dahi düşerse getir onu benim kafama çal' dedi. 'Hoca niye?' dedim. Bana şunları söyledi: Bu gece köye Fahri Kainat Efendimiz geldi. Arkasında Raşid halifeler vardı. Hz. Ali' nin elinde ise birçok kazık bulunuyordu. Ben hemen koştum ve yanına vardım. Efendimiz bana dönerek: Molla Muhammed! Bu köy senin mi diye sordu. Ben de 'Evet ya Resulallah! Benimdir' dedim. Bunun üzerine Fahri Kainat Efendimiz (sav) Hz. Ali'ye döndü ve 'Ya Ali! Bu köye de bir kazık çak, bir daha bu köy sallanmasın!' dedi. O da elindeki kazıklardan birini ovaya çaktı... Dedem Şamil Ağa, bu hadiseyi çok defa anlatmıştı. Her defasında da 'İşte manaya açık, ruh insanı bir tek şahıs var. O da Mehmet Efendi' dir ' derdi."

Oy oy oy... Potansiyel derken iste bunu kastediyorum. Yani bu sacmaliklari sarfedenler olabilir de boylesine pesine takilmak icin harbi kafayi yemis, kor cahil olmak lazim. Ya da bir cikarin olacak. Kuran'da yeri olabilir mi boyle hurafelerin? Bildigim seyleri tekrarladigim farkindayim, ama her seferinde hayret etmekten alamiyorum kendimi. Delinin biri kuyuya bir tas atmis...

Hiç yorum yok: