Salı, Kasım 20, 2007

Ayni soru

Bir onceki yazimda DTP'ninki boluculuk de AKP'ninki ne o zaman diye sormustum. Bedri Baykam da ayni soruyu sormus bugunku yazisinda:

DTP'yi kapatmak üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş. DTP Genel Başkanı Demirtaş dava açılmasını "hukuk skandalı" olarak nitelemiş. Birçok yazar ayakta, "Dağa çıksalar daha mı iyi olur?" sorusunu yöneltiyorlar. Demokratlar "Çözüm siyasette" diyorlar. Olayın her noktasını biliyorsunuz: DTP'liler "gerilla" olarak gördükleri ve "Bunlar teröristtir" demekten kaçındıkları arkadaşlarının "yanına", yani "dağa" dönmek istemiyorlar.

Düşünsel olarak "AB standartlarında demokrasi" aradığımız söylenen bu süreçte, bu ülkede artık medyanın da koruması altında inanılan şudur: Yasalar partileri sorgulayamaz. Partiler her şeyi söyler, yapar ama onların demokratik dokunulmazlıkları vardır. Kapatmaya kalkarsanız faşist olursunuz. Ama öte yandan aynı partilerin anayasayı, devleti, ülkeyi, sınırlarını, oyunun tüm kurallarını, bırakın sorgulamayı, değiştirme hakları vardır! Bu yolda, dediklerine inanıyorlarsa, onlar için her şey mubahtır, ellerinden geleni artlarına koymamaları, AB emridir. Yani parti, devlete dokunur, hatta onun şu andaki "statüsünü" kapatıp, yenisini yaratma faaliyetine de girişebilirler. Bunlar bu ülkede, AB koruması altında siyasal hak ilan edilmiştir. Devlet partisini sorgulayamaz, partisi devleti sorgular! Bu "Alla Turca" demokrasi dünyasıdır.

***

Bu olayın öyle bir "fiili" yönü var ki, DTP'liler o duruma bakıp her argümanla kendilerini savunabilirler: Partilerin hal, tavır, demeç, hedef ve uygulamalarının anayasaya uyumlu olma zorunluluğu geçerli olsaydı, bu ülkenin siyaseti bu konumda mı olurdu? Böyle bir zorunlu uyum hâlâ geçerli akçe olsaydı, anayasamızın temel ilkelerinden "laiklik" şu delik deşik, kör topal durumda olur muydu hiç? Şimdi DTP'liler "Biz artık bu 'anayasaya uygunluk' şartının fiili olarak kalktığına inanıyorduk, bu devletin en üst yönetim makamlarına ve şekillerine bakınca, zaten bunu herkes görebilir" derlerse, kim ne yanıt verebilir buna? O zaman Sn. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na şu soru yöneltilmez mi: "Bazı partilerin, bazı ilkeleri yok sayması meşrudur da, diğer bazı partilerin bazı ilkeleri yok sayması meşru değil midir?" Örneğin ben gerçekten bu soruyu soruyorum kendime ve Sn. Savcı'ya: DTP'nin "ülkenin ve devletin bölünmez bütünlüğüne karşı" sayılan faaliyetleri dava konusu olabiliyor da, AKP'nin laiklikle ilgili hal, tavır, gidişat ve uygulamalarında her şey "kitabına uygun" durumda mı? Neden söz ettiğimi bu makaleye sığdırmamı beklemeyin, "AKP Ekspresi: Avrupa Biletiyle Tahran'a" kitabımda bu konuyla ilgili her türlü ipucu ve belgeyi zaten bir araya getirmiştim. Ama 22 Temmuz'dan sonra, maşallah olaylar öyle bir hızlandı ki, o kitap da "kadük" kaldı! Bu soruya yanıt bekliyorum Sn. Başsavcı'dan. Bir yazar ve bir vatandaş olarak öğrenmeye ve anlamaya ihtiyacım var.

***

Bir başka soru da "demokrat" yazarlarımıza: "İslami devlete geçiş" sürecinden memnunlar mı? "İslami demokrasi" de dinen hangi eleştirileri yapmak "caiz" olacak, bunu Fethullah Gülen 'e mi soracaklar? Yoksa daha yukarılara mı? Olayın özü şu: Bu ülke medyasıyla, savcısıyla, genciyle, politikacısıyla, biraz fazla alıştı "Ilımlı (!) İslam" rotasına. Tepki verme reflekslerimiz gözle görülür bir hızda tükeniyor. Devletin her noktasına her gün karısı sıkmabaşlı olduğu bilinen birileri atanıyor. Kararnameler, jet hızıyla geçiyor. Devletin tepesinde "uyum" mükemmel. Her şey saat gibi işliyor(!). AKP ekspresi, bizi son süratle kendi hedefine taşıyor. Siyaseti hiç anlamamış bazı liderler hâlâ "Bir gün Yüce Divan'da hesap verirler" diyor. Göremedikleri şu: AKP, iktidara "ayrılmak" üzere gelmedi. Karşılarında ANAP yok, DYP yok. Hâlâ bunu çözemediler. AKP demokrasiyi kendi "ılımlı İslami" tenceresinde kaynatıp, toptan buharlaştırıncaya kadar bu oyunu arkadaşlarımızla oynuyor, hepsi bu.

Tüm bu nahoş gelişmelere karşı çözümü hukuk ve siyasette arıyoruz değil mi? CHP'de "demokratikleşme" çabaları çerçevesinde son günlerde yaşananlar, şunu gösteriyor: Şu anda parti içinde, gerçek ideal demokrasi tutkunları değil, " Baykal sonrası kavuk kime gidecek, bari bize gelsin" diyen başkanın, astığı astık kestiği kestik eski adamları öne çıkma gayretinde!!! Yoksa, "partinin demokrasiden ve sol değerlerinden uzaklaştığını "bugün" mü anladılar?? YANİ: Demokrasi parodilerimiz, siyaset arenamızın her noktasında tam gaz devam ediyor...

Gorus
Bedri Baykam
20.11.2007

1 yorum:

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Cok dogru söylemis Bedri Baykam...